Wednesday, February 1, 2017

JAMAİKA-1

Almanya'da yaşadığım yıllarda, havaalanlarında valiz beklerken, koli bantlarıyla ağzı büzüklenmiş çöp torbaları, iple bağlanmış pazar sepetleri gördü bu gözler. O nedenle valize yiyecek istiflemekte fobilerim var. Valizle yiyecek taşımaktan kıllanıyorum. Ama yapmam gerekti bu hafta. Ne demişler: ''Sınanmadığın günahın masumu değilsin''. Karayipler'e gidiyoruz. Karayipler deyince akıllara ne gelir? Beyaz kumsallar, mavi sular, bikini, mayo, rom...Bu öyle bir seyahat değil, ben annemle gurbettekilere ziyarete gidiyorum.

Annem de maşallah Sakız Adası'na gitmiş, şimdi direk Jamaika'ya. Arada herkes gibi Avrupa-mavrupa takılmadan büyük hedefler peşinde. Memleketten zeytin, fındık, baklava vb bir dünya gelmiş. Vakumlattık bir güzel. İlk kez annemle yurt dışına gidiyorum. Valizleri koyduğum bir oda var, orada valizler dolapta olmadığından toz tutuyormuş. Yemin ederim ben toz görmüyorum, hipermetrop olan o. ''Eşyanın tabiatı bu, açıkta duran cisim toz kapar'' diyor. Platon gibi anam var benim. Hayatımda 3 çeşit renk vardır makinada yıkanan: koyular, açıklar ve iç çamaşırlarım. Dikkat ettiyseniz bunlar renk bile değil. Anne bir geldi, yola çıkmadan 20 çeşit  ayrı kategori oluştu. Gittiğimiz yer tropik, az kıyafet alıyoruz. Geri kalan her şey gurbetliğe giden yiyecek-içecek-ekipman. Uçak Almanya aktarmalı. Alman valiz işine karışırsa ben kıllanırım. Sorar da sorar. Ama gel de ana yüreğine anlat. ''Vakumlatırız''. Neye karşı çıksam, cevap vakumlatırız. Neredeyse kendimizi vakumlatsak, vizesiz Almanya'ya bile girebileceğiz. Valiz hakkı 20 kg, bizikiler 22şer kilogram. Allah utandırmasın. 

Hava alanındayız, sonra da uçakta. Frankfurt aktarmalı Jamaika. Valizleri yiyecekle doldurduk, yanımızda da ana böreği. Ben aç adamım, daha İstanbul'da uçak kalkmadan bütün böreği yedim. ''Uçakta verirler'' kafası. Ben ne bileyim Almanlık yapacaklarını. Yolculuk deniz aşırı. Bitmek bilmez. Gudubet hostesler, azıcık yemek. Herkes aç. Ben bu kadar aç uçak yolcusu görmedim. Az porsiyon yemeği anında yalayıp yutuyor herkes. Bir de yemek nasıl dandik. Mayonezli lahana. Açayım da film izleyeyim diyorum, 2 tane film var zaten izlemişim. Diğer filmler için ödeme gerekiyor. Tam çakallık. Sen doldur milleti 17 saat uçağa, ne içki ver ne film. Tam bir Almanlık. İnadım inat, almıyorum. Anam söylendikçe söyleniyor. Yan tarafa da bitli rasta oturmuş. Biz dolaba konmayan valizin toz tutması seviyesindeyiz, gel de anlat rastanın bitli kafasını. 

İniyoruz. Maşallah bizim validede sınır kapısı ezikliği hiç oluşmamış haliyle, paldır küldür dalıyoruz. Beni zamanında Avrupa kapılarında, oturma izni parmak izi karakollarda çok örselemişler, böyle özgüvenli değilim. Tam böyle annem önde ben arkada ülkeye dalıyoruz, bizi tak durduruyorlar. ''Nerelisiniz?'' Anamın işi kolay ''No English'' diyor, top bende: ''Turkey''. Bizi hemen sıtma bilgilendirme sırasına şutluyorlar. Valla ben sıtma profesörüyüm aslında. Tanzanya ve Uganda'da aylarım geçti. Ama şimdi oralara gittiğim öğrenilirse yıllar önce de olsa karantinaya alırlar. Ağzımı açmıyorum. Doğru sağlık sırasına. Anam da başlıyor ''Türk olduğumuzdan aldılar'', dalıyor yine bankoyu aşıp ofise. Zor çıkarıyoruz. İşte sıtma şudur, budur. Meğer Türkiye'yi sıtmalı ülke sanmşlar. Yaşar Kemal'den Çukurova betimlemesi mi okuyorlar acaba diye düşünmüyor değilim. Neyse ''bilgilendirildi' damgası ile vize kuyruğunun sonuna şutlanıyoruz. 

Vize görevlisi de sorular sorular üstüne. Benim pasaportta Arapça yazı çok, 30 sayfada işlem var, adamların kafası bulanıyor. ''Bu ne? bu ne?'' Amire gidip gelmeler. Bana koymaz da anam çıldıracak diye tırsıyorum. Resmen bizim uçaktan en son biz giriyoruz Jamaika'ya. Şükürler olsun. Valizleri alıyoruz, meraktan açıyorum. Her şey yerli yerinde sadece benim elektronik sigara yok. Almanlar bir kağıt bırakmış, aldık diye. Alman yine ucundan Almanlık yapmış. Ne yapak sayın Alman? Esrar mı sarak Jamaika'dayız diye, bir Türk neferini daha zehirlemenin peşinde misiniz?

Jamaika çok enteresan bir cennet. Bugün Bob Marley'in evini gezdik. Anam yoruldu sıcaktan. Peter Tosh'un da evine bakalım dedik: ''Yine onun bunun evine mi bakcaz? Boşverin milletin evini'' dedi. Şimdi alemin esrarkeşlerini ''bari azaltın çocuklar'' diyerek ikna ediyoruz. Sıcakta yün bere giyilmeyeceğini de haftaya öğreteceğiz. Birazdan Usain Bolt'un kafesine ''tracks and records''a gideceğiz. Onu sevdi annem. İçkisi yok, esrarı yok, temiz çocuk bu Usain. Anneyle gezmek de ayrı güzelmiş. Mutlu oldum, tavsiye ederim.

Respect!